Image

“İstanbul merkezli bir depremin olması durumunda, yaklaşık olarak 90-120 milyar Dolar tutarında ekonomik kayıp olacağı tahmin edilmekte ve bu kaybın yaklaşık 25-30 milyar Dolar’ının ise sigorta sektörü tarafından karşılanacağı belirtilmektedir”

Ülkemizin coğrafik, ekonomik ve sosyal yapısını ele aldığımızda, gerçekleşen doğal afetlerin önemli hasarlara sebebiyet vermesi nedeniyle, ne yazık ki sigorta şirketlerinin başlıca riski doğal afetler olmaktadır.


Hızlı nüfus artışı ve yerleşim yerlerindeki düzensiz gelişmeler de bu zararları maalesef arttırmaktadır. Sadece bulunduğu bölgeyi değil, ülkeyi de ekonomik olarak sarsabilecek şiddette bir afet türü olan deprem, Türkiye'de en sık rastlanan afet türü olarak biliniyor. İkinci sırada ise bunu sel ve taşkın olayları izliyor. Ülkemizin geçmişindeki kısa aralıklarla yaşanan üç yıkıcı deprem gerçeği de, maalesef deprem riskini sigorta sektörünün önceliğine taşımaktadır. 30-35 yıl içinde olma ihtimali olan İstanbul depremi de, bulunduğu bölge itibariyle olduğu kadar, ekonomik ve siyasi açıdan da en riskli alan olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yoğunlaşan ekonomik yapı ve teminat anlamında deprem ve depreme bağlı kar kaybı sigortası sektörümüzün başlıca doğal afet riskinin deprem olduğunu net bir şekilde göstermektedir.

1999 yılında gerçekleşen ve büyük can ve mal kayıplarına neden olan Marmara Depremi, ülkemiz ekonomisinde yaklaşık olarak 20 milyar Dolar’lık bir kayba yol açmıştı. Sigorta bilincinin söz konusu dönemde ne yazık ki yaygın olmayışı sebebiyle, bu kaybın sadece yaklaşık 1 milyar Dolar’a denk gelen kısmı (%5) sigorta kapsamındaydı. Bugün global sigorta şirketlerinin yapmış oldukları çalışmalar sonucunda, 30-35 yıl içerisinde benzer büyüklükte İstanbul merkezli bir depremin olması durumunda, yaklaşık olarak 90-120 milyar Dolar tutarında ekonomik kayıp olacağı tahmin edilmekte ve bu kaybın yaklaşık 25-30 milyar Dolar’ının ise sigorta sektörü tarafından karşılanacağı belirtilmektedir. Ancak geçmiş ile günümüzdeki durumu karşılaştırdığımızda, zorunlu deprem sigortasının uygulanmaya başlaması ile sigortalılık bilincinin giderek arttığını görmekteyiz. Özellikle, elektrik, su, doğalgaz ve tapu işlemlerinde otomatik olarak sorgulama ve sigorta yaptırma zorunluluğundan kaynaklı olarak, sağlanan birikimler artmıştır. DASK Kurumunun hem ulusal hem de yerel ölçeklerde bilinçlendirme projeleri doğrultusunda da, durumun geçmişe oranla çok daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Tabi ki, sektörümüzdeki her şirketin bu konudaki diğer çalışmaları, bölge bazlı bilinçlendirmeyi teşvikleri, sosyal medya paylaşımları da artarak devam edecektir. Bu konuda global bazlı olarak takipte kalarak her türlü gelişme yakından takip edilmektedir.  

Reasürans anlamında ise, sigorta şirketleri tüm dünya ülkelerinden sağlamakta oldukları reasürans anlaşmaları sayesinde üzerlerindeki riski bir çok reasürans şirketine devretmekte ve kendi konservasyonlarını da hasar fazlası anlaşmalar ile ayrıca korumaktadırlar. Aktüerlerimiz tarafından yapılan rezerv ve teknik karşılıkları ayırma çalışmaları da bu anlamda oldukça yeterlidir.     

Sektörel anlamda deprem bilinci ve yanı sıra deprem sonrası için hazırlıkları özellikle 1995 Kobe – Japonya , 2011 Christchurch – Yenizelanda depremlerinden sonra artmış ve önem kazanmıştır. Bu depremlerin sonrasında sigortalı ve sigortasız yerleşkelere bölge otoritelerinin ve zararın tespitini yapmak amaçlı ekspertiz anlamında müdahalelerin ne kadar yetersiz kaldığı net olarak görülmüştür. 2016 Culverden-kaikoura- Yenizelanda için bu durumun daha olumlu neticeleneceğini söyleyebiliriz.

Türkiye bu örneklerden neler çıkartıyor?  Öncelikle, bu konuda tüm şirketlerin hasar servis çalışanlarına ve eksperlerine büyük görev düşmektedir. Deprem anında korunma yöntemlerini içeren eğitimler okullarımızda verilmekle beraber toplumsal bilinci artırıcı kamu spotlarını artırmakta fayda vardır. Bu yönde şirketlerimize de görevler düşmekte, sonrası için şirket çalışanlarının toplanma merkezleri , haberleşme ekipmanlarının sağlanması ve şirket datasının saklanması neticesinde hizmetin ne şekilde ve hangi merkezden (merkezlerden) devam edeceğini belirten bir organizasyonun tüm şirketlerce yapılmış olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra şirketler, gerektiğinde Doğal Afet Kurtarma Birimleri ile koordineli olacak şekilde çalışarak sürecin en hızlı şekilde tamamlanmasına gayret edecek ve normal bir hasar dosyasında olması beklenen sürecin dışında kalarak, tüm mağduriyetlerin giderilmesi için maksimum özenle çalışılacaktır. Önümüzdeki süreçte beklenilen büyük İstanbul depremini düşünerek özellikle yangın ve mühendislik branşlarında uzman eksper açığının da değerlendirilip sayılarını artırıcı çalışmalarında sektör ve otorite olarak yapılmasının önemini de ayrıca belirtmek gerekmektedir.

Şirketimizde olası bir deprem sırasında sigortalıların ve sigortalı bilgilerinin zarar görmemesi, sonrasında rahatlıkla ulaşılabilir olması ve sigortalıları bilgilendirme, hasar ödeme servislerinin etkinliği konusunda olağanüstü durumlarda hizmet verebilmek amaçlı, Depolama Replikasyonu Hizmeti olarak da bilinen Felaket Kurtarma Merkezi, kritik verilerinin farklı bir ildeki veri merkezinde kopyalanması, saklanması ve olabilecek bir doğal felaket sırasında kesintisiz veri erişimine sahip olması adına bir merkez kurulmuştur. Altyapıdaki yaşanabilecek kayıp ve kesintilerin verilen hizmetleri durma noktasına getirmemesi ve büyük mali zararlara yol açmaması adına; hazırlıklı olmak ve iş devamlılığını sağlayabilmek üzere gerekli önlemleri almış ve üstesinden gelebilecek altyapıları oluşturmuştur. Şirketimizin veri merkezi, hizmet alan müşterilerinin verilerini doğal afetlerde dahi koruma ve iş sürekliliklerini sağlama ihtiyacı Veri Merkezi Felaket Kurtarma Merkezi hizmeti ile sağlamıştır. Yapılan testler denetimler ile standartlara uygunluğu sağlanmaktadır. Poliçe üretim ortamı, hasar servis hizmetleri olası bir felaket halinde maksimum 24 saat içerisinde müşterilerine hizmet verebilecek durumdadır.